27 Kasım 2014 Perşembe

En Güzel Nasıl Ölürüm ?



Merhaba ölümlü dostlar.

Ben ölmedim daha. Ölenler varsa eğer okuyanlar arasında o arkadaşlara gözleri aydı diyorum. Darısı bizim de başımıza. geçen yazıda da bahsettiğim gibi bu yazımda en mükemmel ölüm şekillerini konu alayım diyorum. İlk önce en güzel ölüm, unutulmayan birisi olarak ölmektir. Bu tartışmasız. Ama hem unutulmaz hem de çekici bir şekilde nasıl ölünür ? Bunun merakı içine girdim ve sizler için gün boyu bir araştırma yaptım. Birçok arkadaşıma ''-nasıl ölmek istersin ?'' diye sordum.
 Cevap genellikle şunlar :

" -Uykum sırasında,acısızca ölmek isterim."
"-Ölmek mi neden ölüyorum lan ben.''
''-Dini bütün bir şekilde ölsem fena olmaz yani.''
''-Gideceğimiz yer aynıysa şeklin ne gereği var ? ''
Hatta Attila İlhan'cılık yapıp ''-Sevgilimin gözlerine baka baka, onun gözlerinde ölmek isterim.''

Elbetteki aranızda da bu cevapları verenler vardır. Belki birini belki hepsini. Ama benim istediğim bu değildi. Bittabi acı bu boktan hayatın her köşesinde var ve tabikide  hiç kimse acı içerisinde ölmek istemez. Benim anlatmak istediğim Tanrı tarafından sana bir seçme hakkı verilse sen nasıl bir ölüm seçersin ? Ben ölümün eğlenceli ve güzel bir şey olduğunu düşünenlerdenim. Bu bariz ortada. İşte ölümü eğlenceli kılan ne olabilir ?

Ben biraz araştırmayla ve biraz ölüm fantezilerimle güzel bir liste hazırladım.Umarım size de uygun bir ölüm şekli vardır.


GEL ABLAAA GELL EN GÜZEL ÖLÜMLER BURDAAA !!

 1-) Benim ''best''im dediğim ölüm şekli bir karadelik içerisinde tamamen kaybolmak.
 Sevdiklerimizi de yanımıza aldığımız  boyutlar arası bir gezinti gibi düşünün. Ohh mis en temizi.

2-) Bu aralar fazlaca kafaya taktığım her nefesimde istediğim bir ölüm şekli daha var. O da en sevdiğim müzikler içinde ölmek istiyorum. Keman eşliğinde ölmekte güzel olabilir. Sanatsal olan her şey ilgimi çekmiştir. Galiba ölümünde sanatsalını istiyorum.

3-) Benim için en değerlilerden biriside nasıl gerçekleştiğinin hiçbir önemi olmamakla birlikte denizde ölmek. Hatta buna kesin çözüm okyanus bile olabilir. Cansız bir bedenin birçok insanı korkuttuğu aşikar. İnsanları korkutmaktan zevk almamamız gerektiğine göre toprakla bütünleşmektense balıklara yem olmayı yeğlerim.

 4-)Bu boktan Dünyada bitmemiş işleri tamamlayıp, herkesi mutlu ederek ölmek en erdemli ölüm şeklidir. Bu ölümün önünde şapka çıkarabilirim.

5-) Bir diğeri ise gülerken ölmektir. Harika bir histir heralde. Mutluluğa mutluluk katar.

6-) Kimisi için " Hayatı buldum, işte bütün hayat bu'' dediğinde gelen ölüm. Bak bu da güzel tadından yenmez.

7-) Uçağın düşmesiyle gelen ölümde hoş geliyor kulağa. Mesela ben  böyle bir ölümle karşılaşsam
uçak düşürken sigaramı yakarım ve ölüm korkusu içinde çırpınanları izlemenin keyfini çıkartırım.

8-) Bu ülkede fazlaca revaçta olan sex sırasında gelen kalp krizi. Bu tabi artık zevkin doruklarına ulaşmak olur. Çift kaşarlı tost gibi, çifte kavrulmuş fıstık gibi, ne bileyim her şeyin çifti gibi.



- Boğularak ölmenin insana büyük haz verdiği
- Kafasının kesilmesinden hemen sonra insanların başsız bedenlerini saniyeler içinde görebilme imkanı olduğunu
- Donarak ölmenin insana fazla acı vermediğini
- Enseden giren bir kurşunla anlık ve acısız bir ölüm olduğunu
- Elektrik akımının kalpten ve beyinden geçmesiyle huzurlu bir ölüm olduğunu da ekleyeyim.

SEÇ- BEĞEN - ÖL.


Bu yazıyıda bitirdik. Şimdi muazzam bir şiirle veda etme zamanı ölümlüler.

F.N. Çamlıbel bir şiirinde der ki;

Bana dert oldu ömrüm.. Bu gündü elimle
Mezarımı bir gelin gibi çiçekliyorum.
Ölüm her kalbe ayrı bir azam olsa bile
Ben o mukadder günü hasretle bekliyorum..








Ölümsüz ölümlü !!

Merhaba ölümlüler,

Bu yazımda insanların en en en... en çok istedikleri bir şeyden bahsetmek istiyorum. Birçoğunuzun kafa sallayacağı ''-evet lan bende istiyorum galiba'' diyeceği bir şey bu. 'ÖLÜMSÜZLÜK'
Gerçekten de tarih boyunca en çok istenen, en çok araştırılan, en çok kafa yorulan bir şey bu ölümsüzlük denilen illet. Benim ölümsüzlük anlayışım biraz farklı. O yüzden bugün bu yazıyı hem diğer insanların anladığı ölümsüzlük hem de benim anladığım ölümsüzlük açısından yazmak istiyorum.

Ölümsüzlük, insanoğlunun bir hayali, bir sevdası. Ölümü öldürmek ! Tanrım bu müthiş bir şey! Yavaaaşş. Orda dur birader. Öyle bir dünya yok. Kimse ölümü öldüremez. Öldürmemeli. Tatmalı her ruh o mükemmel duyguyu. Her beden bu ekolojik dengeye bir armağan olmalı. Kimisi balıklara yem, kimisi bir fidana mineral. Ama kesinlikle herkes olmalı bu düzensiz hayata bir düzen verici.

Tarih boyu arandı dedik. Bulundu mu ? Hayır dostum. Bulunmamakla birlikte  kutsal bir kasede ab-ı hayat denilen bengisu aranmış durmuş. Neymiş, bir damlası seni sonsuz yapıyormuş. Derler ki, Hızır ile İlyas bu suyu bulmuşlar ve kıyamete kadar sonsuzluğa ermişler. Yok tabiki böyle bir şey. Ha oldu diyelim dostlar. Sormak lazım Hızır'a İlyas'a mutlumudurlar. Ben bir Hızır olsam ya da İlyas o suyun peşinde koştuğum gibi bu sefer de ölümün arkasında koşarım. Koşmam depar atarım.

Canlarım, ölün! Ölelim! Ölmeliyiz ! Ölümsüzlüğü isteyenlere söylenecek ilk tavsiyem ''- öl kardeşim, öl ki ölümsüzlüğün ebedi olsun.''

Ölmekten korkmuyorum dostlarım. Çünkü biliyorum ki bir insan için en korkunç şey aslında ölmek değil. Yok olmak en korkuncu. Unutulmak. Düşünsek ya bir. Herkesin değer verdiği günler var. Bu boktan Dünyaya geliş günümüz mesela. O gününüzün herkes tarafından unutulduğunu düşünün. Ne hissedersiniz ? Yok olduğunuzu, hiçliğinizi vs. vs. Hahh işte orda bütün film kopuyor dostum. En ufak bir gün unutulduğunda bile ne hallere geliyoruz. Koskoca bir insanın unutulması asıl yok oluş.

Şair O.S.Orhon'un bir şiirinde şu yazar;

Tutunuz tabutun bir kenarından
Bir derin çukura beni fırlatın!

Eminim ki Orhon o derin çukura fırlatılmadı. Fırlatıldıysa da yazık ona toprak atanlara. Çünkü o yokolmamış birisi. İşte asıl ölümsüzlük budur. Unutulmazlıktır asıl ölümsüzlük. Ölmemekle ölümsüz olunmaz dostlarım.

Çok ölümsüz olmak isteyenlere 2. tavsiye: Yine de öl sen kardeşim. Öl ama unutulmaz bir birey olmayı başar. İşte o zaman Combo yapmış olursun. Ohhh mis !. Hayata  bak lan hem ölümsüz hem ölümlü.

Dostlar. sakın düşünmeyin bu adam ne anlatıyor diye. Olanı, sizin ise gerilere itelediklerinizi anlatıyorum. Aslında senin benim bildiğimi yazıyorum. Depresif bir ölümlü değilim. Tavsiye de etmem.

Bir sonra ki yazımda nasıl ölmek gerekir ? En güzel ölüm şekillerinden bahsetmek istiyorum. Y.K. Beyatlı 'nın şiiri, Hümeyra'nın o güzel sesiyle seslendirdiği, bestesini Christian Delagrange'nin ''sans toi je suis seul'' parçasından alan Sessiz Gemi ile vealaşalım bugün. Ölecek olanlara şimdiden güzel ölümler dilerim.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...



( Pink Floyd candır. :) :)

26 Kasım 2014 Çarşamba

İlk blog, ilk yazı, ilk heyecan, ilk ölüm.

Merhaba ölümlüler. Umarım yazdıklarım için ''uff bu neyin kafası yeaaa.'' demezsiniz. Yok yok siz demezsiniz. Ben sadece ölümü seven biriyim. Aynı zamanda yaşama zaman zaman aşık olan yani arafta kalmış biriyim. Ama ölüm her zaman bana göz kırpmıştır, bir elini uzatmıştır. Hangimize uzatmaz ki ? İşte aslında hepimizden, bizden bir parçayı yazıyorum. İlla da denilecekse ''ufff bu neyin kafası ?'' söyleyeyim sayın ölümlü dostum, bu, ölüm meraklısı olan bir ölümlünün kafası.

 İlk önce kendimden bahsetmek isterim. Kimisine göre daha dün gibi, bana göre asırlar önce, normal bir aileye anormal bir birey olarak hediye edildim. Bu Tanrı'nın aileme bir lütfu mu yoksa kazığı mı bilmiyorum. Büyüdüm, büyüdükçe ölüme merakım arttı. Galiba ona yaklaşmak beni cezbeden şey. Hiçbir zaman ondan korkmadım. Onun içinde bir hazırlıkta bulunmadım. Çünkü beni her zaman kabul edeceğini biliyorum. Dostlar, ne yaparsanız yapın Dünyanın en iyisi ya da en kötüsü de olsanız ölüm her zaman kucağını açar. Her neyse hala büyüyorum, biraz daha yaklaşıyorum o kadim dostumuza.

Çok kitap okurum. Çok azı ölüme yazılmış romanlar olmak üzere genelde aşk çekici gelir. Hatta bazen kendimi ''-bu aşk ölümle ilgili bir şey olabilir birader ''derken buluyorum. Olabilir. Benim gibi manyak çok.

Aslında her sabah kendime ''-yine mi uyandın lan sen ?'' diyorum. Kendime bahaneler üretiyorum falan. Hatta geçen ki bahaneme çok çok güldüm. Neydi o ? hmmm buldum. ''-Ciguli'siz bir dünyaya uyanmak istemiyorum Tanrım duymakta mısın beni acaba'' bunu sesli bir şekilde söyledim. Evet ciddiyim bunu yaptım. Ve buna çok çok güldüm. Şimdi ''-ölen adamın arkasından gülünür mü lan it ? diyeceksiniz. Evet asıl ölen adamın arkasından gülünür. Düşünsene nasılda huzuru bulduğunu, sevdiği insanlarla uçtuğunu vs. vs. vs. İşte ben buna mutlu olurum mutlu olduğuma da gülerim sayın ölümlü. Ulan sen öl sanada gülerim ben.

Her neyse umarım hala bana neyin kafası demiyorsunuzdur. Çünkü aslında bu senin, onun, bunun, şunun vs. kafası. bu bizim kafamız. Sadece bazıları bunu bilinçaltının en ücra köşelerine kilitler bazısı da salı pazarı gibi sergilere serip ''- gel abla gel '' diye bağırtır. Gelicem dostum gelicem, az kaldı bekle,yoldayım.

M.C.Anday  'Ölüm' adlı şiirinde demiş ki;
Maviyi anlarsın.
Denizi anlarsın.
Mavi denizi
Zor anlarsın..

Umarım beni anladınız ölümlü dostlarım. Bir diğer yazıda görüşmek üzere .. :)