17 Aralık 2014 Çarşamba

Bekleyen Adam..





Sevgili okurum, Saygılı ölümlüm,

Bugün bir hikaye yazmak istiyorum. Bu hikaye bir adam hakkında. Sessiz ve sakin bir şekilde bu hayata karışmış olan bir adam. Hikayedeki adamın adını ''Adam'' koydum bilesiniz. Güzel okumalar..


       
Havanın sisli, soğuk ve yağmurlu olduğu bir Pazar günü İstanbul'unda  Adam yanında gazete kağıdına sarılı içkisini içiyordu. Aklında da bir sürü düşünce. Kafatasını patlatacakta ıslak kaldırımlara yayılacak kadar çok düşünce. O kadar düşüncenin içerisinde martılar o düşünceleri alıpta dertlenmesinler diye bir eliyle de simitleri parçalayan adam.



Hemen ileride bir iskele. Çınarlı, uzun ve kalabalık bir iskele. Koşuşan insanların ayak seslerine karışan martı sesleri, yolculuğa hazırlanan bir vapur ve balık satmak için boğaz patlatan balıkçılar.



Adam uzun uzun iskeleye bakıyordu, beklediği birisi varmışta geldiğinde hemen kalkıp sarılacakmış gibi bankın ucunda eğreti bir şekilde oturuyordu. Beklediğini uzun süredir görmüyordu heralde ki gözleri buğuluydu. Beklediği gelse soluk bedenine kan gelecek gibiydi.


Bir vapur geldi. Yanında bir sürü martısıyla, siren sesiyle, insanların yarattığı uğultuyla iskeleye yanaştı ve halatını atıverdi kenarda duranlara. Adam elini uzattı, uzaktan sanki halatı tutabilecekmiş gibi. İçkisinden bir yudum aldı, üzerini düzeltti ve inenleri izledi. Aklında hala bir sürü düşünce.


Vapur iyice boşalmıştı. Artık tek tük insan iniyordu içinden. Adam son insana kadar bekledi. Ama beklediği gelmedi heralde. Gözlerinden yaşlar döküldü. Şehir değil de adam daha çok ağladı.


Bu adam sessizce doğmuş, sessizce büyümüştü. Varlık içinde hep bir şeylerden yoksun olarak geldi o yaşına. Her sabah uyanır, güzel bir şekilde giyinir, kahvaltıda sadece iki dilim ekmeğin üzerine sürülmüş peynirini yer, uyuyan annesini öper ve kapıyı sessizce kapatıp çıkardı. Mahallenin köşesindeki tekelden canı o gün hangi içkiyi isterse onu alır, bir kadınmış gibi gazete kağıdıyla içkiyi tesettüre bürür ve koşar adımlarla iskelenin yolunu tutardı. Kimi bekliyordu bu adam ? Sevdiği biri mi vardı, bir dostu mu ?


Aylar sonra yine o bankta, yine bir elinde simit, bir elinde içkisi, ütülü pantolonu, sakız gibi beyaz gömleğiyle, üzerinde siyah paltosu, kaldırımlar ıslak, martı sürüsü arasında ayaklandı. Gözlerini gelen vapura dikti. Bir indi, iki indi, adam her defasında bir eğildi, iki eğildi. En son birden bire doğruldu ve gülümsedi. Soluk tenine kan geldi. Gözleri büyüdü, büyüdü. Ve olduğu yere yığıldı. Etraftakiler hemen başına üşüştü. Gazeteler onu yazdı. Radyolarda o konuşuldu. Kim olduğu arandı durdu. Cebinden tek çıkan biraz para ve kağıt parçasıydı. O kağıt adamın tüm hayatıydı. Kağıtta şunlar yazıyordu.


 Sağ elimde gazeteye sarılı içkim sol elimde simidim
Herkesten sakındığım, namahrem sandığım ezgiler kulağımda
Hiç dilemediğim kadar belalar diliyorum sana ve bir o kadar da özürler
Küfür etmiyor da değilim hani bu namert düzene ve gelmeyen sana
Bekliyorum seni yine bir Pazar günü, yine bu bankta, yine martılarımla
Hava soğuk, ellerim soluk, sesim boğuk, bitmeyen yağmurlar
İçim dışım kıştı, ondan fazla ağlamama şehir bile şaştı
Kimbilir kimlerin oturduğu bu bankta ben seni mırıldanıyorum
Hergün bıkmadan yorulmadan seni bekliyorum
Ve hala sana dair ezgiler dilimde.
Ey ölüm ! 
İn artık vapurdan
Yıllar önce bir Pazar günü olduğu gibi 
'Onu' aldığın  kollarınla sisler içinde al beni. 



Adam..





En güzel ölümler bizim olsun...



13 Aralık 2014 Cumartesi

Desibeli Yüksek Sesler :) :)







Canım ölümlüler,

Ben ölmemekte ısrarlıyım galiba. Bu dandini Dünyaya kazık bağlamış gibi gitmek bilmiyorum. Bu gece şu aklıma geldi. İçlerinizden birileri diyordur belki ''-Bu kadar ölme meraklısıysan neden öldürmüyorsun kendini ? " diye. Ben ölümün doğal olanını severim. Tıpkı aşkın, sevginin, dostlukların doğal olanını sevdiğim gibi. Nasıl ki bu kavramlar yaşam için zorunlu ölümde yaşam için zorunlu der, onu sabırsızca beklerim. Suni olan hiçbir şey gerçeği gibi tat vermez insana. Ben size ölün derken kendinizi öldürün demiyorum, Ölümün uzattığı eli tutun, tutun ki sonsuz mutluluğa götürebilsin diyorum. Velhasılıkelam, ölmeyi beklemek sevgiliyi beklemek gibi, bir pide kuyruğunda beklemek gibi. Sadece sıranızın gelmesini bekleyin.



Bugün konumuzu ''BAĞIRMAK'' oluştursun istiyorum. Bağırmak ne güzel bir eylem ey Tanrı tarafından yaratılan. Birçok arkadaşım bana dertlerini anlattığında tek bulduğum çözümdür bağırmak. İnsan o kadar içten bağırmalı ki bu garip hayata karşı, sanatsal bir şekilde kusmalı ağzından sıkıntılarını.



Benim hep bir hayalim vardır sevgili okur. Ölüm için bağırabilmek. Bu zamana kadar her şey için herkes için bağırdım. Lakin kadim dostum, hayalim, ölüm için bağıramadım hiç. Çünkü bu ölümü çağırmak değil aksine daha da uzaklaştırmak olur diye düşündüm yıllarca. Ben bir bağırabilseydim eğer büyük büyük dağlar yanımda yürür müydü ?, Sular taşar mıydı?, Rüzgar alev olup yakar mıydı ciğerlerimi? bilmiyorum. Bende bağırmak yerine susmayı tercih ettim. Ölüm sessizliktir diye sustum.  Umarım öldüğümde pişman olmam bu sessizliğime. Umarım demem '' Lanetler olsun bağırmadığım günlere, Şimşekler yağsın o gecelere.'' diye.




Ölüm için bağıramasam da her zaman bağırdığım bir şey var. '' Ey insanlar!, Ey kadınlar!, Ey erkekler!, Ey eşcinseller!, Ey kediler ! Yormayalım birbirimizi. Bu düzensiz Dünyada düzensiz varlıklar olmayalım. Utanmayalım birbirimizden ve almayalım birbirimizin ellerinden özgürlüklerimizi. Kendini tek başına hissettiğinde bir insan sarılabilmeli bir sokak köpeğine, koşabilmeli canım kediler sokaklarda özgürce tekme yemeden, ezilmeden, ve konuşabilmeli insanlar Tanrının yarattığı her bir varlıkla ; ister diliyle, ister teniyle, isterse ruhuyla. Ve en sonunda ölmeli huzur içinde cepleri anılarla dolu olarak.''




Öyle işte dostlarım, sizde bağırın bol bol. Bağırın ki dünyaya karşı at gözlüğüyle bakmayı geçtim gözlerini sımsıkı kapamış insanoğluna söyleyin : insan olduğumuzu, yapabileceklerimizi ve ölebileceğimizi.


Bugün şiir yok ama güzel bir kadından güzel bir şarkı ile veda edelim isterim. :)



Adele- Hometown Glory.






10 Aralık 2014 Çarşamba

Bir İnsan Neden Ölmek İster ? ?



Selam ölümlüler,

Hâlâ ölmedim ben malesef. Günden güne yaşamaya devam ediyorum bu canını yediğim dünyasında. Malesef yaşamanın gerektirdiği nedenlerden dolayı yazamadım uzun süre. Kendime ayırdığım vakit kısıtlı çünkü kaliteli bir yaşamla ölmeye çalışıyorum ben. :)

Sevgili ölümlüler, ölümlülerim, ölümlü dostlarım ! Umarım okurlar arasında ölenler vardır bu süre zarfında. Ölümün narin kolları umarım birilerini sarmıştır.

Bugünkü yazımın konusu " Neden ölmek ister bir insan ? "


Aslında bu konuyu çoğunlukla kendim üzerinden anlatmak isterim. Soranlar vardır "- Bu manyak neden ölüme bu kadar meraklı, neden ölümden korkmuyor ?" diye. Cevabı işte burda, hemen aşağıda.


Ben ölmekten korkmuyorum ve utanmıyorum. Belkide Tanrı bi yerlerden gülüyordur bana. Kahkahalar atsa bile yine de korkmam ve utanmam ben. O benden utansın. Bu canım hayatı zehrettiği için. Ve utansın yarattığı eserlerden, insanoğlundan.


Bu Dünyaya bir geliş amacımız olduğunu düşünenlerdenim. Benim geliş amacım direkt olarak ölmek. Ama ölümün huzurlu kollarına kavuşacağım zamana kadar da Dünyayı yaşamak isterim. Gittiğimde cebimde bir sürü anı olsun. Olsun ki anlatabileyim ölmüşlere. Elbetteki var cebimde az buçuk anılar. Ama malesef ki bu dandirik dünyada yaşayan insanoğlu yan kesici gibi alıveriyor ceplerimizden anıları. ( O insanlardan olmadığım için ya da buna çabalama bilincini verdiği için Tanrıya sonsuz şükranlar.)


Eğer bir gün öldüğümde yakarsanız bedenimi,
Boğazdan atmayın küllerimi.
Savurun insanların yüzüne
Çeksinler ciğerlerine bedenimi.
Savurunda insanlıklarını hatırlasınlar.

demiş bir zat-ı muhterem. Demek isterdim. Ama bunu şimdi uydurdum.

Dostlarım. Yaşamı bile zehreden insanlardan olmayalım. Olmayalım ki ölümü tadıyla karşılayalım.
Her şeyin GDO'lu olduğu şu dünyada, bir ölüm kalmışsa hormonlarıyla oynanmadık, sarılın ona. Korkmayın.

Herkeste olan bir algı var. Orhan Veli'nin de şiirinde kullandığı "Ölüm Allahın emri, ayrılıklar olmasaydı." algısı. Canım dostlarım, bu cümleye oldum olası gülerim. Sanki bu boktan Dünyada hiç ayrılmıyormuşuz, hep diz dize oturuyormuşuz gibi konuşmayın. Elbette ki herkes ölecek ve sen elbette ki istediğin herkesi göreceksin. Ulan bu velinimet değil de nedir? Benim tavsiyem güzel ölmeye bakın.

İnsanoğlunun değer verdiği yegane şeylerden biridir mutluluk, eğlence. Ben iki tane yegane şeyi, ölüm ile eğlenceyi birleştirenlerdenim. Ölmenin sonsuz mutluluk kaynağı olduğunu savunanlardanım. Ölümün en şekilli şüküllüsünü isteyenlerdenim. Sizde isteyin. Çabalayın bunun için.



Ölümün en eğlencelilerinden biridir güzel bir müzik eşliğinde ölmek. Geçenlerde bu şarkıyla ölümü karşılayan Mehmet Pişkin'e de huzur diliyorum..




Ölümün mevsimi yok
sevmenin zamanı olmadığı gibi
belki yağmurlu bir ilkbahar sabahında
fırından aldığın sıcak bir ekmek gibi ya da
kızgın güneşin altında
çıplak bedenini coşturan
beyaz köpükler arasından
maviye karışır ölümün rengi
veya hasretle koşarsın
dalından kopan sarı yapraklar gibi toprağa
kim bilir belki
zemheri ayazında
sobada kızaran kestane tadında
ve sevimli bir kedi gibi sokulur yanına
ölümün mevsimi yok
sevmenin zamanı olmadığı gibi...







** Kedileri sevin.
** Köpekleri sevin.
** Koalaları sevin.
** Kadınları sevin.
** Erkekleri sevin.
** Eşcinselleri sevin.
** Toprağı sevin.
** Suyu sevin.



**ÖLÜN..!