Sevgili okurum, Saygılı ölümlüm,
Bugün bir hikaye yazmak istiyorum. Bu hikaye bir adam hakkında. Sessiz ve sakin bir şekilde bu hayata karışmış olan bir adam. Hikayedeki adamın adını ''Adam'' koydum bilesiniz. Güzel okumalar..
Havanın sisli, soğuk ve yağmurlu olduğu bir Pazar günü İstanbul'unda Adam yanında gazete kağıdına sarılı içkisini içiyordu. Aklında da bir sürü düşünce. Kafatasını patlatacakta ıslak kaldırımlara yayılacak kadar çok düşünce. O kadar düşüncenin içerisinde martılar o düşünceleri alıpta dertlenmesinler diye bir eliyle de simitleri parçalayan adam.
Hemen ileride bir iskele. Çınarlı, uzun ve kalabalık bir iskele. Koşuşan insanların ayak seslerine karışan martı sesleri, yolculuğa hazırlanan bir vapur ve balık satmak için boğaz patlatan balıkçılar.
Adam uzun uzun iskeleye bakıyordu, beklediği birisi varmışta geldiğinde hemen kalkıp sarılacakmış gibi bankın ucunda eğreti bir şekilde oturuyordu. Beklediğini uzun süredir görmüyordu heralde ki gözleri buğuluydu. Beklediği gelse soluk bedenine kan gelecek gibiydi.
Bir vapur geldi. Yanında bir sürü martısıyla, siren sesiyle, insanların yarattığı uğultuyla iskeleye yanaştı ve halatını atıverdi kenarda duranlara. Adam elini uzattı, uzaktan sanki halatı tutabilecekmiş gibi. İçkisinden bir yudum aldı, üzerini düzeltti ve inenleri izledi. Aklında hala bir sürü düşünce.
Vapur iyice boşalmıştı. Artık tek tük insan iniyordu içinden. Adam son insana kadar bekledi. Ama beklediği gelmedi heralde. Gözlerinden yaşlar döküldü. Şehir değil de adam daha çok ağladı.
Bu adam sessizce doğmuş, sessizce büyümüştü. Varlık içinde hep bir şeylerden yoksun olarak geldi o yaşına. Her sabah uyanır, güzel bir şekilde giyinir, kahvaltıda sadece iki dilim ekmeğin üzerine sürülmüş peynirini yer, uyuyan annesini öper ve kapıyı sessizce kapatıp çıkardı. Mahallenin köşesindeki tekelden canı o gün hangi içkiyi isterse onu alır, bir kadınmış gibi gazete kağıdıyla içkiyi tesettüre bürür ve koşar adımlarla iskelenin yolunu tutardı. Kimi bekliyordu bu adam ? Sevdiği biri mi vardı, bir dostu mu ?
Aylar sonra yine o bankta, yine bir elinde simit, bir elinde içkisi, ütülü pantolonu, sakız gibi beyaz gömleğiyle, üzerinde siyah paltosu, kaldırımlar ıslak, martı sürüsü arasında ayaklandı. Gözlerini gelen vapura dikti. Bir indi, iki indi, adam her defasında bir eğildi, iki eğildi. En son birden bire doğruldu ve gülümsedi. Soluk tenine kan geldi. Gözleri büyüdü, büyüdü. Ve olduğu yere yığıldı. Etraftakiler hemen başına üşüştü. Gazeteler onu yazdı. Radyolarda o konuşuldu. Kim olduğu arandı durdu. Cebinden tek çıkan biraz para ve kağıt parçasıydı. O kağıt adamın tüm hayatıydı. Kağıtta şunlar yazıyordu.
Sağ elimde gazeteye sarılı içkim sol elimde simidim
Herkesten sakındığım, namahrem sandığım ezgiler kulağımda
Hiç dilemediğim kadar belalar diliyorum sana ve bir o kadar da özürler
Küfür etmiyor da değilim hani bu namert düzene ve gelmeyen sana
Bekliyorum seni yine bir Pazar günü, yine bu bankta, yine martılarımla
Hava soğuk, ellerim soluk, sesim boğuk, bitmeyen yağmurlar
İçim dışım kıştı, ondan fazla ağlamama şehir bile şaştı
Kimbilir kimlerin oturduğu bu bankta ben seni mırıldanıyorum
Hergün bıkmadan yorulmadan seni bekliyorum
Ve hala sana dair ezgiler dilimde.
Ey ölüm !
İn artık vapurdan
Yıllar önce bir Pazar günü olduğu gibi
'Onu' aldığın kollarınla sisler içinde al beni.
Adam..
En güzel ölümler bizim olsun...