17 Aralık 2014 Çarşamba

Bekleyen Adam..





Sevgili okurum, Saygılı ölümlüm,

Bugün bir hikaye yazmak istiyorum. Bu hikaye bir adam hakkında. Sessiz ve sakin bir şekilde bu hayata karışmış olan bir adam. Hikayedeki adamın adını ''Adam'' koydum bilesiniz. Güzel okumalar..


       
Havanın sisli, soğuk ve yağmurlu olduğu bir Pazar günü İstanbul'unda  Adam yanında gazete kağıdına sarılı içkisini içiyordu. Aklında da bir sürü düşünce. Kafatasını patlatacakta ıslak kaldırımlara yayılacak kadar çok düşünce. O kadar düşüncenin içerisinde martılar o düşünceleri alıpta dertlenmesinler diye bir eliyle de simitleri parçalayan adam.



Hemen ileride bir iskele. Çınarlı, uzun ve kalabalık bir iskele. Koşuşan insanların ayak seslerine karışan martı sesleri, yolculuğa hazırlanan bir vapur ve balık satmak için boğaz patlatan balıkçılar.



Adam uzun uzun iskeleye bakıyordu, beklediği birisi varmışta geldiğinde hemen kalkıp sarılacakmış gibi bankın ucunda eğreti bir şekilde oturuyordu. Beklediğini uzun süredir görmüyordu heralde ki gözleri buğuluydu. Beklediği gelse soluk bedenine kan gelecek gibiydi.


Bir vapur geldi. Yanında bir sürü martısıyla, siren sesiyle, insanların yarattığı uğultuyla iskeleye yanaştı ve halatını atıverdi kenarda duranlara. Adam elini uzattı, uzaktan sanki halatı tutabilecekmiş gibi. İçkisinden bir yudum aldı, üzerini düzeltti ve inenleri izledi. Aklında hala bir sürü düşünce.


Vapur iyice boşalmıştı. Artık tek tük insan iniyordu içinden. Adam son insana kadar bekledi. Ama beklediği gelmedi heralde. Gözlerinden yaşlar döküldü. Şehir değil de adam daha çok ağladı.


Bu adam sessizce doğmuş, sessizce büyümüştü. Varlık içinde hep bir şeylerden yoksun olarak geldi o yaşına. Her sabah uyanır, güzel bir şekilde giyinir, kahvaltıda sadece iki dilim ekmeğin üzerine sürülmüş peynirini yer, uyuyan annesini öper ve kapıyı sessizce kapatıp çıkardı. Mahallenin köşesindeki tekelden canı o gün hangi içkiyi isterse onu alır, bir kadınmış gibi gazete kağıdıyla içkiyi tesettüre bürür ve koşar adımlarla iskelenin yolunu tutardı. Kimi bekliyordu bu adam ? Sevdiği biri mi vardı, bir dostu mu ?


Aylar sonra yine o bankta, yine bir elinde simit, bir elinde içkisi, ütülü pantolonu, sakız gibi beyaz gömleğiyle, üzerinde siyah paltosu, kaldırımlar ıslak, martı sürüsü arasında ayaklandı. Gözlerini gelen vapura dikti. Bir indi, iki indi, adam her defasında bir eğildi, iki eğildi. En son birden bire doğruldu ve gülümsedi. Soluk tenine kan geldi. Gözleri büyüdü, büyüdü. Ve olduğu yere yığıldı. Etraftakiler hemen başına üşüştü. Gazeteler onu yazdı. Radyolarda o konuşuldu. Kim olduğu arandı durdu. Cebinden tek çıkan biraz para ve kağıt parçasıydı. O kağıt adamın tüm hayatıydı. Kağıtta şunlar yazıyordu.


 Sağ elimde gazeteye sarılı içkim sol elimde simidim
Herkesten sakındığım, namahrem sandığım ezgiler kulağımda
Hiç dilemediğim kadar belalar diliyorum sana ve bir o kadar da özürler
Küfür etmiyor da değilim hani bu namert düzene ve gelmeyen sana
Bekliyorum seni yine bir Pazar günü, yine bu bankta, yine martılarımla
Hava soğuk, ellerim soluk, sesim boğuk, bitmeyen yağmurlar
İçim dışım kıştı, ondan fazla ağlamama şehir bile şaştı
Kimbilir kimlerin oturduğu bu bankta ben seni mırıldanıyorum
Hergün bıkmadan yorulmadan seni bekliyorum
Ve hala sana dair ezgiler dilimde.
Ey ölüm ! 
İn artık vapurdan
Yıllar önce bir Pazar günü olduğu gibi 
'Onu' aldığın  kollarınla sisler içinde al beni. 



Adam..





En güzel ölümler bizim olsun...



13 Aralık 2014 Cumartesi

Desibeli Yüksek Sesler :) :)







Canım ölümlüler,

Ben ölmemekte ısrarlıyım galiba. Bu dandini Dünyaya kazık bağlamış gibi gitmek bilmiyorum. Bu gece şu aklıma geldi. İçlerinizden birileri diyordur belki ''-Bu kadar ölme meraklısıysan neden öldürmüyorsun kendini ? " diye. Ben ölümün doğal olanını severim. Tıpkı aşkın, sevginin, dostlukların doğal olanını sevdiğim gibi. Nasıl ki bu kavramlar yaşam için zorunlu ölümde yaşam için zorunlu der, onu sabırsızca beklerim. Suni olan hiçbir şey gerçeği gibi tat vermez insana. Ben size ölün derken kendinizi öldürün demiyorum, Ölümün uzattığı eli tutun, tutun ki sonsuz mutluluğa götürebilsin diyorum. Velhasılıkelam, ölmeyi beklemek sevgiliyi beklemek gibi, bir pide kuyruğunda beklemek gibi. Sadece sıranızın gelmesini bekleyin.



Bugün konumuzu ''BAĞIRMAK'' oluştursun istiyorum. Bağırmak ne güzel bir eylem ey Tanrı tarafından yaratılan. Birçok arkadaşım bana dertlerini anlattığında tek bulduğum çözümdür bağırmak. İnsan o kadar içten bağırmalı ki bu garip hayata karşı, sanatsal bir şekilde kusmalı ağzından sıkıntılarını.



Benim hep bir hayalim vardır sevgili okur. Ölüm için bağırabilmek. Bu zamana kadar her şey için herkes için bağırdım. Lakin kadim dostum, hayalim, ölüm için bağıramadım hiç. Çünkü bu ölümü çağırmak değil aksine daha da uzaklaştırmak olur diye düşündüm yıllarca. Ben bir bağırabilseydim eğer büyük büyük dağlar yanımda yürür müydü ?, Sular taşar mıydı?, Rüzgar alev olup yakar mıydı ciğerlerimi? bilmiyorum. Bende bağırmak yerine susmayı tercih ettim. Ölüm sessizliktir diye sustum.  Umarım öldüğümde pişman olmam bu sessizliğime. Umarım demem '' Lanetler olsun bağırmadığım günlere, Şimşekler yağsın o gecelere.'' diye.




Ölüm için bağıramasam da her zaman bağırdığım bir şey var. '' Ey insanlar!, Ey kadınlar!, Ey erkekler!, Ey eşcinseller!, Ey kediler ! Yormayalım birbirimizi. Bu düzensiz Dünyada düzensiz varlıklar olmayalım. Utanmayalım birbirimizden ve almayalım birbirimizin ellerinden özgürlüklerimizi. Kendini tek başına hissettiğinde bir insan sarılabilmeli bir sokak köpeğine, koşabilmeli canım kediler sokaklarda özgürce tekme yemeden, ezilmeden, ve konuşabilmeli insanlar Tanrının yarattığı her bir varlıkla ; ister diliyle, ister teniyle, isterse ruhuyla. Ve en sonunda ölmeli huzur içinde cepleri anılarla dolu olarak.''




Öyle işte dostlarım, sizde bağırın bol bol. Bağırın ki dünyaya karşı at gözlüğüyle bakmayı geçtim gözlerini sımsıkı kapamış insanoğluna söyleyin : insan olduğumuzu, yapabileceklerimizi ve ölebileceğimizi.


Bugün şiir yok ama güzel bir kadından güzel bir şarkı ile veda edelim isterim. :)



Adele- Hometown Glory.






10 Aralık 2014 Çarşamba

Bir İnsan Neden Ölmek İster ? ?



Selam ölümlüler,

Hâlâ ölmedim ben malesef. Günden güne yaşamaya devam ediyorum bu canını yediğim dünyasında. Malesef yaşamanın gerektirdiği nedenlerden dolayı yazamadım uzun süre. Kendime ayırdığım vakit kısıtlı çünkü kaliteli bir yaşamla ölmeye çalışıyorum ben. :)

Sevgili ölümlüler, ölümlülerim, ölümlü dostlarım ! Umarım okurlar arasında ölenler vardır bu süre zarfında. Ölümün narin kolları umarım birilerini sarmıştır.

Bugünkü yazımın konusu " Neden ölmek ister bir insan ? "


Aslında bu konuyu çoğunlukla kendim üzerinden anlatmak isterim. Soranlar vardır "- Bu manyak neden ölüme bu kadar meraklı, neden ölümden korkmuyor ?" diye. Cevabı işte burda, hemen aşağıda.


Ben ölmekten korkmuyorum ve utanmıyorum. Belkide Tanrı bi yerlerden gülüyordur bana. Kahkahalar atsa bile yine de korkmam ve utanmam ben. O benden utansın. Bu canım hayatı zehrettiği için. Ve utansın yarattığı eserlerden, insanoğlundan.


Bu Dünyaya bir geliş amacımız olduğunu düşünenlerdenim. Benim geliş amacım direkt olarak ölmek. Ama ölümün huzurlu kollarına kavuşacağım zamana kadar da Dünyayı yaşamak isterim. Gittiğimde cebimde bir sürü anı olsun. Olsun ki anlatabileyim ölmüşlere. Elbetteki var cebimde az buçuk anılar. Ama malesef ki bu dandirik dünyada yaşayan insanoğlu yan kesici gibi alıveriyor ceplerimizden anıları. ( O insanlardan olmadığım için ya da buna çabalama bilincini verdiği için Tanrıya sonsuz şükranlar.)


Eğer bir gün öldüğümde yakarsanız bedenimi,
Boğazdan atmayın küllerimi.
Savurun insanların yüzüne
Çeksinler ciğerlerine bedenimi.
Savurunda insanlıklarını hatırlasınlar.

demiş bir zat-ı muhterem. Demek isterdim. Ama bunu şimdi uydurdum.

Dostlarım. Yaşamı bile zehreden insanlardan olmayalım. Olmayalım ki ölümü tadıyla karşılayalım.
Her şeyin GDO'lu olduğu şu dünyada, bir ölüm kalmışsa hormonlarıyla oynanmadık, sarılın ona. Korkmayın.

Herkeste olan bir algı var. Orhan Veli'nin de şiirinde kullandığı "Ölüm Allahın emri, ayrılıklar olmasaydı." algısı. Canım dostlarım, bu cümleye oldum olası gülerim. Sanki bu boktan Dünyada hiç ayrılmıyormuşuz, hep diz dize oturuyormuşuz gibi konuşmayın. Elbette ki herkes ölecek ve sen elbette ki istediğin herkesi göreceksin. Ulan bu velinimet değil de nedir? Benim tavsiyem güzel ölmeye bakın.

İnsanoğlunun değer verdiği yegane şeylerden biridir mutluluk, eğlence. Ben iki tane yegane şeyi, ölüm ile eğlenceyi birleştirenlerdenim. Ölmenin sonsuz mutluluk kaynağı olduğunu savunanlardanım. Ölümün en şekilli şüküllüsünü isteyenlerdenim. Sizde isteyin. Çabalayın bunun için.



Ölümün en eğlencelilerinden biridir güzel bir müzik eşliğinde ölmek. Geçenlerde bu şarkıyla ölümü karşılayan Mehmet Pişkin'e de huzur diliyorum..




Ölümün mevsimi yok
sevmenin zamanı olmadığı gibi
belki yağmurlu bir ilkbahar sabahında
fırından aldığın sıcak bir ekmek gibi ya da
kızgın güneşin altında
çıplak bedenini coşturan
beyaz köpükler arasından
maviye karışır ölümün rengi
veya hasretle koşarsın
dalından kopan sarı yapraklar gibi toprağa
kim bilir belki
zemheri ayazında
sobada kızaran kestane tadında
ve sevimli bir kedi gibi sokulur yanına
ölümün mevsimi yok
sevmenin zamanı olmadığı gibi...







** Kedileri sevin.
** Köpekleri sevin.
** Koalaları sevin.
** Kadınları sevin.
** Erkekleri sevin.
** Eşcinselleri sevin.
** Toprağı sevin.
** Suyu sevin.



**ÖLÜN..!






27 Kasım 2014 Perşembe

En Güzel Nasıl Ölürüm ?



Merhaba ölümlü dostlar.

Ben ölmedim daha. Ölenler varsa eğer okuyanlar arasında o arkadaşlara gözleri aydı diyorum. Darısı bizim de başımıza. geçen yazıda da bahsettiğim gibi bu yazımda en mükemmel ölüm şekillerini konu alayım diyorum. İlk önce en güzel ölüm, unutulmayan birisi olarak ölmektir. Bu tartışmasız. Ama hem unutulmaz hem de çekici bir şekilde nasıl ölünür ? Bunun merakı içine girdim ve sizler için gün boyu bir araştırma yaptım. Birçok arkadaşıma ''-nasıl ölmek istersin ?'' diye sordum.
 Cevap genellikle şunlar :

" -Uykum sırasında,acısızca ölmek isterim."
"-Ölmek mi neden ölüyorum lan ben.''
''-Dini bütün bir şekilde ölsem fena olmaz yani.''
''-Gideceğimiz yer aynıysa şeklin ne gereği var ? ''
Hatta Attila İlhan'cılık yapıp ''-Sevgilimin gözlerine baka baka, onun gözlerinde ölmek isterim.''

Elbetteki aranızda da bu cevapları verenler vardır. Belki birini belki hepsini. Ama benim istediğim bu değildi. Bittabi acı bu boktan hayatın her köşesinde var ve tabikide  hiç kimse acı içerisinde ölmek istemez. Benim anlatmak istediğim Tanrı tarafından sana bir seçme hakkı verilse sen nasıl bir ölüm seçersin ? Ben ölümün eğlenceli ve güzel bir şey olduğunu düşünenlerdenim. Bu bariz ortada. İşte ölümü eğlenceli kılan ne olabilir ?

Ben biraz araştırmayla ve biraz ölüm fantezilerimle güzel bir liste hazırladım.Umarım size de uygun bir ölüm şekli vardır.


GEL ABLAAA GELL EN GÜZEL ÖLÜMLER BURDAAA !!

 1-) Benim ''best''im dediğim ölüm şekli bir karadelik içerisinde tamamen kaybolmak.
 Sevdiklerimizi de yanımıza aldığımız  boyutlar arası bir gezinti gibi düşünün. Ohh mis en temizi.

2-) Bu aralar fazlaca kafaya taktığım her nefesimde istediğim bir ölüm şekli daha var. O da en sevdiğim müzikler içinde ölmek istiyorum. Keman eşliğinde ölmekte güzel olabilir. Sanatsal olan her şey ilgimi çekmiştir. Galiba ölümünde sanatsalını istiyorum.

3-) Benim için en değerlilerden biriside nasıl gerçekleştiğinin hiçbir önemi olmamakla birlikte denizde ölmek. Hatta buna kesin çözüm okyanus bile olabilir. Cansız bir bedenin birçok insanı korkuttuğu aşikar. İnsanları korkutmaktan zevk almamamız gerektiğine göre toprakla bütünleşmektense balıklara yem olmayı yeğlerim.

 4-)Bu boktan Dünyada bitmemiş işleri tamamlayıp, herkesi mutlu ederek ölmek en erdemli ölüm şeklidir. Bu ölümün önünde şapka çıkarabilirim.

5-) Bir diğeri ise gülerken ölmektir. Harika bir histir heralde. Mutluluğa mutluluk katar.

6-) Kimisi için " Hayatı buldum, işte bütün hayat bu'' dediğinde gelen ölüm. Bak bu da güzel tadından yenmez.

7-) Uçağın düşmesiyle gelen ölümde hoş geliyor kulağa. Mesela ben  böyle bir ölümle karşılaşsam
uçak düşürken sigaramı yakarım ve ölüm korkusu içinde çırpınanları izlemenin keyfini çıkartırım.

8-) Bu ülkede fazlaca revaçta olan sex sırasında gelen kalp krizi. Bu tabi artık zevkin doruklarına ulaşmak olur. Çift kaşarlı tost gibi, çifte kavrulmuş fıstık gibi, ne bileyim her şeyin çifti gibi.



- Boğularak ölmenin insana büyük haz verdiği
- Kafasının kesilmesinden hemen sonra insanların başsız bedenlerini saniyeler içinde görebilme imkanı olduğunu
- Donarak ölmenin insana fazla acı vermediğini
- Enseden giren bir kurşunla anlık ve acısız bir ölüm olduğunu
- Elektrik akımının kalpten ve beyinden geçmesiyle huzurlu bir ölüm olduğunu da ekleyeyim.

SEÇ- BEĞEN - ÖL.


Bu yazıyıda bitirdik. Şimdi muazzam bir şiirle veda etme zamanı ölümlüler.

F.N. Çamlıbel bir şiirinde der ki;

Bana dert oldu ömrüm.. Bu gündü elimle
Mezarımı bir gelin gibi çiçekliyorum.
Ölüm her kalbe ayrı bir azam olsa bile
Ben o mukadder günü hasretle bekliyorum..








Ölümsüz ölümlü !!

Merhaba ölümlüler,

Bu yazımda insanların en en en... en çok istedikleri bir şeyden bahsetmek istiyorum. Birçoğunuzun kafa sallayacağı ''-evet lan bende istiyorum galiba'' diyeceği bir şey bu. 'ÖLÜMSÜZLÜK'
Gerçekten de tarih boyunca en çok istenen, en çok araştırılan, en çok kafa yorulan bir şey bu ölümsüzlük denilen illet. Benim ölümsüzlük anlayışım biraz farklı. O yüzden bugün bu yazıyı hem diğer insanların anladığı ölümsüzlük hem de benim anladığım ölümsüzlük açısından yazmak istiyorum.

Ölümsüzlük, insanoğlunun bir hayali, bir sevdası. Ölümü öldürmek ! Tanrım bu müthiş bir şey! Yavaaaşş. Orda dur birader. Öyle bir dünya yok. Kimse ölümü öldüremez. Öldürmemeli. Tatmalı her ruh o mükemmel duyguyu. Her beden bu ekolojik dengeye bir armağan olmalı. Kimisi balıklara yem, kimisi bir fidana mineral. Ama kesinlikle herkes olmalı bu düzensiz hayata bir düzen verici.

Tarih boyu arandı dedik. Bulundu mu ? Hayır dostum. Bulunmamakla birlikte  kutsal bir kasede ab-ı hayat denilen bengisu aranmış durmuş. Neymiş, bir damlası seni sonsuz yapıyormuş. Derler ki, Hızır ile İlyas bu suyu bulmuşlar ve kıyamete kadar sonsuzluğa ermişler. Yok tabiki böyle bir şey. Ha oldu diyelim dostlar. Sormak lazım Hızır'a İlyas'a mutlumudurlar. Ben bir Hızır olsam ya da İlyas o suyun peşinde koştuğum gibi bu sefer de ölümün arkasında koşarım. Koşmam depar atarım.

Canlarım, ölün! Ölelim! Ölmeliyiz ! Ölümsüzlüğü isteyenlere söylenecek ilk tavsiyem ''- öl kardeşim, öl ki ölümsüzlüğün ebedi olsun.''

Ölmekten korkmuyorum dostlarım. Çünkü biliyorum ki bir insan için en korkunç şey aslında ölmek değil. Yok olmak en korkuncu. Unutulmak. Düşünsek ya bir. Herkesin değer verdiği günler var. Bu boktan Dünyaya geliş günümüz mesela. O gününüzün herkes tarafından unutulduğunu düşünün. Ne hissedersiniz ? Yok olduğunuzu, hiçliğinizi vs. vs. Hahh işte orda bütün film kopuyor dostum. En ufak bir gün unutulduğunda bile ne hallere geliyoruz. Koskoca bir insanın unutulması asıl yok oluş.

Şair O.S.Orhon'un bir şiirinde şu yazar;

Tutunuz tabutun bir kenarından
Bir derin çukura beni fırlatın!

Eminim ki Orhon o derin çukura fırlatılmadı. Fırlatıldıysa da yazık ona toprak atanlara. Çünkü o yokolmamış birisi. İşte asıl ölümsüzlük budur. Unutulmazlıktır asıl ölümsüzlük. Ölmemekle ölümsüz olunmaz dostlarım.

Çok ölümsüz olmak isteyenlere 2. tavsiye: Yine de öl sen kardeşim. Öl ama unutulmaz bir birey olmayı başar. İşte o zaman Combo yapmış olursun. Ohhh mis !. Hayata  bak lan hem ölümsüz hem ölümlü.

Dostlar. sakın düşünmeyin bu adam ne anlatıyor diye. Olanı, sizin ise gerilere itelediklerinizi anlatıyorum. Aslında senin benim bildiğimi yazıyorum. Depresif bir ölümlü değilim. Tavsiye de etmem.

Bir sonra ki yazımda nasıl ölmek gerekir ? En güzel ölüm şekillerinden bahsetmek istiyorum. Y.K. Beyatlı 'nın şiiri, Hümeyra'nın o güzel sesiyle seslendirdiği, bestesini Christian Delagrange'nin ''sans toi je suis seul'' parçasından alan Sessiz Gemi ile vealaşalım bugün. Ölecek olanlara şimdiden güzel ölümler dilerim.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...



( Pink Floyd candır. :) :)

26 Kasım 2014 Çarşamba

İlk blog, ilk yazı, ilk heyecan, ilk ölüm.

Merhaba ölümlüler. Umarım yazdıklarım için ''uff bu neyin kafası yeaaa.'' demezsiniz. Yok yok siz demezsiniz. Ben sadece ölümü seven biriyim. Aynı zamanda yaşama zaman zaman aşık olan yani arafta kalmış biriyim. Ama ölüm her zaman bana göz kırpmıştır, bir elini uzatmıştır. Hangimize uzatmaz ki ? İşte aslında hepimizden, bizden bir parçayı yazıyorum. İlla da denilecekse ''ufff bu neyin kafası ?'' söyleyeyim sayın ölümlü dostum, bu, ölüm meraklısı olan bir ölümlünün kafası.

 İlk önce kendimden bahsetmek isterim. Kimisine göre daha dün gibi, bana göre asırlar önce, normal bir aileye anormal bir birey olarak hediye edildim. Bu Tanrı'nın aileme bir lütfu mu yoksa kazığı mı bilmiyorum. Büyüdüm, büyüdükçe ölüme merakım arttı. Galiba ona yaklaşmak beni cezbeden şey. Hiçbir zaman ondan korkmadım. Onun içinde bir hazırlıkta bulunmadım. Çünkü beni her zaman kabul edeceğini biliyorum. Dostlar, ne yaparsanız yapın Dünyanın en iyisi ya da en kötüsü de olsanız ölüm her zaman kucağını açar. Her neyse hala büyüyorum, biraz daha yaklaşıyorum o kadim dostumuza.

Çok kitap okurum. Çok azı ölüme yazılmış romanlar olmak üzere genelde aşk çekici gelir. Hatta bazen kendimi ''-bu aşk ölümle ilgili bir şey olabilir birader ''derken buluyorum. Olabilir. Benim gibi manyak çok.

Aslında her sabah kendime ''-yine mi uyandın lan sen ?'' diyorum. Kendime bahaneler üretiyorum falan. Hatta geçen ki bahaneme çok çok güldüm. Neydi o ? hmmm buldum. ''-Ciguli'siz bir dünyaya uyanmak istemiyorum Tanrım duymakta mısın beni acaba'' bunu sesli bir şekilde söyledim. Evet ciddiyim bunu yaptım. Ve buna çok çok güldüm. Şimdi ''-ölen adamın arkasından gülünür mü lan it ? diyeceksiniz. Evet asıl ölen adamın arkasından gülünür. Düşünsene nasılda huzuru bulduğunu, sevdiği insanlarla uçtuğunu vs. vs. vs. İşte ben buna mutlu olurum mutlu olduğuma da gülerim sayın ölümlü. Ulan sen öl sanada gülerim ben.

Her neyse umarım hala bana neyin kafası demiyorsunuzdur. Çünkü aslında bu senin, onun, bunun, şunun vs. kafası. bu bizim kafamız. Sadece bazıları bunu bilinçaltının en ücra köşelerine kilitler bazısı da salı pazarı gibi sergilere serip ''- gel abla gel '' diye bağırtır. Gelicem dostum gelicem, az kaldı bekle,yoldayım.

M.C.Anday  'Ölüm' adlı şiirinde demiş ki;
Maviyi anlarsın.
Denizi anlarsın.
Mavi denizi
Zor anlarsın..

Umarım beni anladınız ölümlü dostlarım. Bir diğer yazıda görüşmek üzere .. :)